Perşembe, Ağustos 10

ben benim ağzıma sıçayım

İki tepe arasındaki ince yolda sakin sakin gitmek varken, bir o taraftayım bir bu tarafta. Ömür bakiyesi istatistiksel olarak yarılandı bile, ama ben hala... Yorucu, anlaşılmaz, anlaşılamaz. Yorucu olan kısım bu sanırım, anlaşılamamak. Geçmişte çok yara... Lan ne klasik bir ağlayış biçimi bu ya, yaram var anam... Ne yarası lan bunların hepsi birikip sonra voltranı oluşturuyor, travmalar yığını... İçim eski ümraniyeden hallice, cevher var ama grizu an meselesi. Post rock seni icat edeni... Ortada bir mutsuzluk, hüzün var ama hoş ediyor... Anlamıyorum. Sakinlik yalnızlık ve bu şarkılar, üstüne tren gibi dizilmiş izmaritler... Geleceğime sıkılmış her biri boş bir mermi kovanı gibi... Oğluma, kızıma ve kadınıma rağmen... Egoistlik değil, narsistlik değil... Herkesin arkasını toplayan, kimsenin keyfi bozulmasın diye çabalayan, kriz çıkmasın diye susan, hep içine atan ben. On günlerdir içim darma dağın. Mi and L'au - Nude... İlk kurşunu yine ve yine ve yine onlar sıktı... Sonrası öyle hızlı geldi ki... Creep, yonderhead, Low- lullaby, the evpatoria report, interpol... Ama her bok mu olur insan da... Bu meziyet mi? Lan hastanede sedyede serum alırken, hakan taşıyan doktor dinleye dinleye uyumuştum. Spotify bile öneri sunamıyor bana artık.. Algoritmaların ağzına sıçan adamım. 10 senedir kaza yapmayan ben iki gün önce kaza yaptım. Kafam dalgın, içim huzursuz mutsuz ama bu hoşuma gidiyor. Lan manyak mıyım? Lan manyak mıyım ben? 

Ve bugün inanıyorum bir Allah var, Hz Muhammed var ve O'nun elçisi, hesap var... Sanırım tüm bunlar durduruyor iş yerinde tek hareketle aranızdan ayrılmayı... ve oğlum... Nedense oğlum... Çünkü o hisleri çok kuvvetli birisi. Hem sayısal hem duygusal zekası çok gelişmiş... Beni, kendinde nasıl işleyeceğini bilemiyorum ve bunu ona yapmak istemiyorum. Yazacağım şeyler belki ortalıkta okunsa utanırdım, ama burası ortalığın daniskası olmasına rağmen sanki bir çöl kadar ıssız. 

Bu arada fotoğraf...



Salı, Kasım 17

Çek oradan bir karışık...

Uzun zaman oldu, kaç otobüs dolusu insan, hayat geçti zamanın nehrinden. Akınıya karşı kürek çekmek kimin harcı, tekstil atölyesindeki gibi standart kalplara sığrırılırken vücutlar, ya fazlam vardı ya hep eksiğim. Muhasebe, ne ağır derstir. İşte o nehirde akanların bir bir, her bir zerresine kadar öğrenmektir gördüklerini. Oysa okul sıkıcıydı, dersler... Hayat özlemi vardı, üstü karalanmış aşklarla dolu sıralarda vakit geçirdiğim sıralar... İliklerim, beynim, ruhum ve elinde bir kıymık parçasının acısını tadan çocukluğum, ve artık çocuğum... Hep bir döngü içinde. Siyah mı bırakacağım, ya da içinde hep ölüm riski yüksek hatıralar... Limitleri zorlamak. Her şeyde, her yerde... Hızın, hırsın, aşkın ve sevginin ve sadakatin...

Sırayla gelir oldu, yaşanan hayat aslında birer karbon kopyası bir diğerinin... Woooaaaawww diye ağzının kocaman olduğu şaşkınlıklar... Hepsi klon... Blog. O kadar çok şey yaşadım ki, ya da öyle öyle oldu, öyle hissediyorum. Yazamıyorum. Hangisine başlayayım. Bak aklıma ne ne geldi, eskiden yazar uzar giderdim ya. O zamanlar algım, aklım, ve kelimelerim hepsi tek yön yoldaydı... Diğer ucu olmayan köprüye dedlilikle sürdüm kendimi... Yıkımdı, yıkıldım ve "Tanrı evrimi yarattı!" Vola! Arsız varoluşum soysuz şekilde ilerledi. Yaşama iç güdüsü. Ancak her bir sigara ile daha doğrusu sağlıklı sigara ile yavaş ve zamanlanmış bir yokoluş... Mutlu günlerin hatrına kalma çabası bu. Amerikada route 69'da baba oğul ve kutsal ruh üçlüsü ile nevada yollarında... Amacı yok, ama olsa iyi mi hissederdim?

Parmağımda ölümüne verdiğim altından bir sözün halkası ve ardında bir asla parçası. Ben sadece buyum. Ben, sadece buyum. Masallar anlattığım prenses, gülümsemesi ile kış masalında yaşadığım, yanı başında yaşlandığım kadın... Sen en iyisini hak ediyorsun... Kafa temiz. Dimağ net, ve şimdi etrafı daha net seçiyorum. İlerle. Evrim devam ediyor.

Bu arada o kadar dedim uykum var uykum var, piç ettim yine geceyi. Adıyaman tütünü sağolsun...

 https://i.ytimg.com/vi/TDFa5XdhZaQ/hqdefault.jpg


Pazartesi, Eylül 23

Thomas Feiner amcaaa, sen birtanesin!

Younderhead takıldı dilime, sonbahar hep mi bulandırır içimi?...
Yazacak çok şey var ama ben yokum, buharlaştım hayatın sürtünme hızında...

Perşembe, Kasım 17

Ne oluyor orada!

Her nefeste bir mermi daha patlıyordu. Her kovan yere düşüyordu nefesten sonra. Huuuuuhhhhh... klitokkkk... bu adamlar mükemmel çalıyor... Ho heyyytttt! BEA - takmıyor belli.

Bir zamanlar süper bir tabakam ve çağmağım vardı. Ne oldu bilmiyorum. Kime verdim ne yaptım hatırlamıyorum. Tüm komşularım ben aslında iyi biriydim. siz elinizde mızraklarınızla dolaşırken sevimli sevimli bakamam size. Takıl yani. Çengel, gerçel, reel, hassiktörel. Geliyor işte geliyor deli deli. Oyhhh bıyıklı koca adam, Bela bu ama rockn roll diyor bu adam... Hayvan gibi coşuyor millet.. Hayvan bu adamlar... Adamlar süper. adamlar aşmış...

Tüm oda yine savaş alanı oldu. Maket tankta çıktı ortalığa... Güüümmm odamın can evinden vurdu. Aslında öyle bir yer yok. Pilavlar yalan söyler dostum. Tayyar ahmet.. Selamlar sana. Şalalalalalaaaaaa Dur dedi polis. Ssııı dedi gitti. Bir daha kimse görmedi onu. Hadi canım. Yok öyle bir şey. Lalaalala şalalalaaalaaaaaaa... Deprem boyutu hayal gücünle sınırlı... Fakat buralar toz duman oldu haberin olsun Tayyar ahmet. Sigaralar kıçını yalatan tavuklara benziyor. Her tiryaki aslında oral sex tutkunu mu? Ohaa abicim. Lan bu beyaz hocanın bile aklına gelmezdi. Gerçi dünyanın önde giden zoofili hastalığı olan kişisi. Neyse. Dava mava açar hakkımda. Al bak diyim; şaka lan şaka. Oldu bitti . Hukuk aslında bu kadar taşşak konular üzerine kuruluyor. Yaşamın kozmetiği değil iskeletiyle ilgileniyor.

Mesaim bitmiş. Uyku zamanı.
Şurdan dinle filan.
Burdan da radyo işleri filan.
Nasıl birsey?

Deli eder adamı deli.

Pazar, Kasım 13

Boşluğuma denk geldi.

"Gün doğunumu hissedebiliyor musun?" dedi. "Hayır" diye cevap verdi. Ve devam etti; "hayır bayan, ben senin gibi değilim; gün doğumunun heyecanı yoktur bende, duygularımın bir kısmını unuttum, 1 kerelikti ve yanlış yerlerde kullanıldı. Bu nedenle gün doğumlarının heyecanı olmaz içimde, sadece gün batımlarının hezeyanı vardır"...
 

Cuma, Kasım 11

Yeniden doğuş

tüm varlığım benim, karanlık bir ayettir
seni, kendinde tekrarlayarak
çiçeklenmenin ve yeşermenin sonsuz seherine götürecek

ben bu ayette seni ah çektim, ah
ben bu ayette seni
ağaca ve suya ve ateşe aşıladım

yaşam belki
uzun bir caddedir, her gün filesiyle bir kadının geçtiği
yaşam belki
bir urgandır, bir adamın daldan kendini astığı
yaşam belki okuldan dönen bir çocuktur
yaşam belki, iki sevişme arası rehavetinde yakılan bir sigaradır
ya da birinin şaşkınca yoldan geçişi
şapkasını kaldırarak
başka bir yoldan geçene anlamsız gülümsemeyle “günaydın” diyen

yaşam belki de o tıkalı andır
benim bakışımın senin buğulu gözlerinde kendini paramparça yıktığı
ve bir duyumsama var bunda
benim ay ve karanlığın algısıyla birleştireceğim.

yalnızlık boyutlarındaki bir odada
aşk boyutlarındaki yüreğim
kendi mutluluğunun sade bahanelerini seyreder
saksıda çiçeklerin güzelim yok oluşunu
ve senin bahçemize diktiğin fidanı
ve bir pencere boyutlarında öten
kanarya ötüşlerini

ah...
budur benim payıma düşen
budur benim payıma düşen
benim payıma düşen
bir perde asılmasının benden aldığı gökyüzüdür
benim payıma düşen, terk edilmiş merdivenlerden inmektir
ve ulaşmaktır bir şeylere çürüyüşte ve gurbette
benim payıma düşen anılar bahçesinde hüzünlü bir gezintidir

ve “ellerini
seviyorum” diyen
sesin hüznünde ölmektir

ellerimi bahçeye dikiyorum
yeşereceğim,biliyorum,biliyorum,biliyorum
ve kırlangıçlar mürekkepli parmaklarımın çukurunda
yumurtlayacaklar

küpeler takacağım kulaklarıma
ikiz iki kirazdan
ve tırnaklarımı papatya çiçeği yapraklarıyla süsleyeceğim
bir sokak var orada
aynı karışık saçları, ince boyunları ve sıska bacaklarıyla
küçük bir kızın masum gülüşlerini düşünüyorlar
bir gece rüzgarın bizi alıp götürdüğü.

bir sokak var benim yüreğimin
çocukluk mahallesinden çaldığı
zaman çizgisinde bir oylumun yolculuğu
ve bir oylumla gebe bırakmak bir zamanın kuru çizgisini
bilinçli bir simgenin oylumu
aynanın konukluğundan dönen

ve böylecedir
birisi ölür
ve birisi yaşar
hiçbir avcı,
çukura dökülen hor bir arkta inci avlamayacaktır

ben hüzünlü küçük bir periyi biliyorum
okyanusta yaşayan
ve yüreğini tahta bir kavalda
usul usul çalan
küçük hüzünlü bir peri
geceleri bir öpücükle ölen
ve sabahları bir öpücükle yeniden doğacak olan

Çeviren : Haşim Hüsrevşahi