Uzun zaman oldu, kaç otobüs dolusu insan, hayat geçti zamanın nehrinden. Akınıya karşı kürek çekmek kimin harcı, tekstil atölyesindeki gibi standart kalplara sığrırılırken vücutlar, ya fazlam vardı ya hep eksiğim. Muhasebe, ne ağır derstir. İşte o nehirde akanların bir bir, her bir zerresine kadar öğrenmektir gördüklerini. Oysa okul sıkıcıydı, dersler... Hayat özlemi vardı, üstü karalanmış aşklarla dolu sıralarda vakit geçirdiğim sıralar... İliklerim, beynim, ruhum ve elinde bir kıymık parçasının acısını tadan çocukluğum, ve artık çocuğum... Hep bir döngü içinde. Siyah mı bırakacağım, ya da içinde hep ölüm riski yüksek hatıralar... Limitleri zorlamak. Her şeyde, her yerde... Hızın, hırsın, aşkın ve sevginin ve sadakatin...
Sırayla gelir oldu, yaşanan hayat aslında birer karbon kopyası bir diğerinin... Woooaaaawww diye ağzının kocaman olduğu şaşkınlıklar... Hepsi klon... Blog. O kadar çok şey yaşadım ki, ya da öyle öyle oldu, öyle hissediyorum. Yazamıyorum. Hangisine başlayayım. Bak aklıma ne ne geldi, eskiden yazar uzar giderdim ya. O zamanlar algım, aklım, ve kelimelerim hepsi tek yön yoldaydı... Diğer ucu olmayan köprüye dedlilikle sürdüm kendimi... Yıkımdı, yıkıldım ve "Tanrı evrimi yarattı!" Vola! Arsız varoluşum soysuz şekilde ilerledi. Yaşama iç güdüsü. Ancak her bir sigara ile daha doğrusu sağlıklı sigara ile yavaş ve zamanlanmış bir yokoluş... Mutlu günlerin hatrına kalma çabası bu. Amerikada route 69'da baba oğul ve kutsal ruh üçlüsü ile nevada yollarında... Amacı yok, ama olsa iyi mi hissederdim?
Parmağımda ölümüne verdiğim altından bir sözün halkası ve ardında bir asla parçası. Ben sadece buyum. Ben, sadece buyum. Masallar anlattığım prenses, gülümsemesi ile kış masalında yaşadığım, yanı başında yaşlandığım kadın... Sen en iyisini hak ediyorsun... Kafa temiz. Dimağ net, ve şimdi etrafı daha net seçiyorum. İlerle. Evrim devam ediyor.
Bu arada o kadar dedim uykum var uykum var, piç ettim yine geceyi. Adıyaman tütünü sağolsun...